Problemi Dışsallaştırma Ne Demek? Tanımın Parıltısı, Uygulamanın Gölgeleri
“Problemi dışsallaştırma ne demek?” sorusunu dürüstçe cevaplayalım: Kavram, özellikle anlatı terapisi bağlamında, “Kişi problem değildir; problem problemdir” diyerek utanç ve suçluluk duygusunu hafifletmeyi amaçlar. Bu, mağdur suçlamayı azaltır, değişim için güvenli bir alan açar. Ancak iş klinik zeminden günlük hayata, kurumsal dile ve sosyal medyaya taşındığında tablo bulanıklaşır. Çünkü aynı cümle, kolayca “Ben değilim, koşullar böyle” rahatlığına dönüşür. Böylece problem, sorumluluğu olmayan bir hortlak gibi dışarıda dolaşır; bizse içeride tertemiz kalırız. Güzel mi? Güzel. Etkili mi? Tartışmalı.
Eleştirel Bir Bakış: Parlak Ambalaj, Zayıf İçerik
Problemi dışsallaştırmanın çekiciliği, onu kullananı akıllı ve empatik göstermesidir. Fakat parıltının altında şu riskler saklıdır:
- Sorumluluk erozyonu: “Sistem böyle” dediğimiz anda, bireysel ya da ekip düzeyindeki etki alanımızı küçültürüz. Davranışı değiştirebileceğimiz yerleri gözden kaçırırız.
- Epistemik tembellik: “Neden?” sorusu sistemde kaybolunca, veriye, kanıta, deney tasarımına uzanmadan ahkâm kesmek kolaylaşır. Nedensellik yerini sloganlara bırakır.
- Performans yerine performatiflik: Dışsallaştırma dili, özellikle iş dünyasında ve sosyal medyada, “hesap verebilir” görünmenin kısa yolu olur. Ama sonuç üretilmez; sadece çerçeveler, kanvaslar ve postlar üretilir.
- Güçsüzleştirici iyi niyet: Kişiyi damgalamamak adına sorunu fazlasıyla “dışarı” atınca, kişinin ajansını da dışarı atarız. Değişim motivasyonu, “benim etkim yok” duygusuyla erir.
Tartışmalı Nokta: Sistem mi, Ben mi? Yanlış İkilik
Problemi dışsallaştırma çoğu zaman sahte bir ikilik kurar: Ya sistem suçludur ya da birey. Oysa gerçek, her zaman eklemlidir. Bir kurumda verimsiz süreçler (sistem) ile erteleme alışkanlıkları (birey) birbirini besler. Dışsallaştırma söylemi, bu karmaşıklığı inceltmek yerine “bizden kaynaklı değil” kalkanına dönüşür. Soruyu keskinleştirelim: “Eğer sorun dışarıdaysa, içeride neyi değiştireceğiz?” Cevap veremiyorsak, aslında problemi sisle kaplıyoruz demektir.
Günlük Hayattan Kesitler: Dışsallaştırmanın İnce Kıyıları
- İş yerinde: Hedefler tutmadı, “piyasa kötü”. Evet, konjonktür önemlidir. Ama ürün mesajını farklı test ettik mi? Deneme-yanılma hızımız neydi? A/B testi mi yaptık, yoksa bahaneleri mi çoğalttık?
- Politik tartışmalarda: “Kutuplaşma yüzünden anlaşamıyoruz.” Peki, kendi argümanımıza çelik adam (steelman) yapmayı denedik mi? Yoksa algoritmaları günah keçisi ilan edip köşemize mi çekildik?
- İlişkilerde: “Zamanı yok.” Belki de temas biçimimiz savunma tetikliyordur. Davranışı ölçülebilir şekilde değiştirdik mi, yoksa “zaman”ı sis gibi üzerimize mi çektik?
“Problemi Dışsallaştırma”nın Zayıf Yönleri: Neden Eleştirel Olmalıyız?
Problemi dışsallaştırma, anlamayı kolaylaştırır; fakat değiştirmeyi zorlaştırabilir. Çünkü değişim, iki ayakla yürür: yapısal düzenlemeler ve bireysel mikro-eylemler. Sadece sistemi suçlarsak mikro-eylemler felç olur; sadece bireyi suçlarsak yapısal körlük büyür. Eleştirel olmak, kavramı çöpe atmak değil, onu yerli yerine oturtmaktır.
İşlevsel Sınırlar: Nereye Kadar Dışsallaştırmalı?
Birinci sınır: Etki çemberi. Hikâyeyi dışarıda kurup içeride aksiyon planı çıkaramıyorsak, dışsallaştırma faydasını yitirmiştir.
İkinci sınır: Davranış düzeyi. “Kültür böyle” cümlesi, davranışa çevrilmiyorsa soyut bir sığınaktır. “Pazartesi 10.00’da 3 müşteri araması” gibi somut adımlar üretmeyen her açıklama, sis üretir.
Üçüncü sınır: Ölçme niyeti. İddianız ölçülemiyorsa, onu sadece duygu regülasyonu için kullanıyor olabilirsiniz. Duyguyu regüle etmek güzeldir; ama sonucunu ölçmüyorsak, strateji değil tesellidir.
Dil Hijyeni: Sözlerimiz Davranışlarımızı Programlar
Dışsallaştırma cümleleri “ben” öznesini siler: “Dosyalar kayboldu”, “Hedef kaçtı”, “Hata oluştu”. Bu edilgen dil, sorumluluğu manşetten indirir. Basit bir hijyen kuralı önerisi: Özne + davranış + bağlam + metrik. “Bugün (özne) teklif akışında (bağlam) dönüşüm oranını (metrik) %X artırmak için (davranış) iki deneme yaptım.” Bu cümle sorumluluk ve ajans taşır; dışarıdaki engeli inkâr etmeden içerideki hareket alanını işaret eder.
Problemi Dışsallaştırma Ne Demek? Kavramı Yerine Oturtan Bir Çerçeve
Kavramı tümden reddetmek yerine denge modeli önerelim:
- Haritalama: Sorunu üç katmanda yaz: Yapısal (politika/kurum), etkileşimsel (ekip/ilişki), bireysel (alışkanlık/karar).
- Aksiyon eşleştirme: Her katmana bir davranış koy: dilek değil, yapılabilir adım.
- Mikro-deney: 1 hafta/2 hipotez/1 metrik. Dışarıyı bahane etmeden içeride dene, ölç, düzelt.
- Hesap verebilir dil: Edilgeni azalt, özneyi artır. “Oldu” değil, “yaptım/denedim/öğrendim”.
Bu çerçeve, dışsallaştırmanın terapötik faydasını korur; aynı anda sorumluluğu ve hareket alanını büyütür.
Provokatif Sorular: Tartışmayı Başlat
- Gerçekten “sistem” mi engel, yoksa sistem anlatısı mı konfor alanımız?
- Bugün değiştirebileceğin en küçük davranış nedir? Yapmadıysan, sebebi hâlâ dışarıda mı?
- Hangi cümlen, ölçülebilir bir hipoteze dönüşmüyor? Onu neden savunuyorsun?
- Edilgen fiillerden arındırınca geriye hangi çıplak sorumluluk kalıyor?
- “Kişi problem değildir” derken, kişinin gücünü kim devralıyor?
Sonuç: Sisleri Dağıt, Hareket Alanını Büyüt
“Problemi dışsallaştırma” doğru dozda kullanıldığında utancı azaltır, öğrenmeyi hızlandırır. Fakat sorumluluğu flu yapıyorsa, değişimi yavaşlatır. Cesur olan; sistemi suçlamadan, kendini de suçlamadan, hareket alanını büyüten bir dil kurmaktır. Çünkü nihayetinde soru şudur: Bugün, etki alanında neyi deneyip ölçtün?
Bu yazı, tartışmayı büyütmek için burada. Sen nasıl görüyorsun: Dışsallaştırma, özgürleştiriyor mu yoksa bizi kendi gücümüzden mi uzaklaştırıyor? Yaz ve konuşalım—sis dağılınca yol kendini gösterir.